- kendi
-
1́zm. 自己: Kendiniz gidin, başkasını yollamayın. 您自己去, 不要派别人!Kendisi gelsin. 让他自己来。Kendileri evde yoklar mı? 他们不在家吗?2́s. 自己的: \kendi evim 我自己的家 \kendi düşüncemiz 我们自己的想法◇ \kendi adına 仅为自己, 仅出于自己的考虑; 以自己(个人)的名义, 代表自己: \kendi adına konuşmak 以个人名义发言 \kendi adına para bastıran ülke 独立印刷货币的国家 \kendi ağzıyla tutulmak 自相矛盾, 不打自招, 自己说走嘴, 自己说露了陷: Ben görmedim demişti; konuşma sırasında kendi ağzıyla tutuldu. 他说没看见, 可说话期间却露了馅。\kendi âleminde olmak 退隐, 不问世事 \kendi âleminde yaşamak 退隐, 不问世事 \kendi âlemine dalmak 独自坚持自己的看法 \kendi ayağıyla gelmek 1) 主动前来: Biz ona gelmesi için yalvarmadık ya! O kendi ayağıyla geldi. 我们并没有求他来呀!是他自己来的。 2) 得来全不费功夫 -in \kendi başına 1) 擅自地, 自作主张地: Kendi başına evlenme kararı vermiş. 他自作主张地决定结婚。Mesele çok nazik olduğu için kendi başıma bir teşebbüste bulunmaya cesaret edemedim. 兹事重大, 我不敢擅做主张。 2) 独自, 全凭自己: Kendi başına koca tarlayı ekip biçiyor. 他一个人耕种一大块土地。Küçük yaşta olmasına rağmen okula kendi başına gidip geliyor. 他年纪虽小却是独自一人上下学。\kendi başına buyruk 我行我素的 \kendi başını yemek 自我毁灭 \kendi bildiğini okumak 我行我素, 一意孤行, 自作主张 \kendi bildiğini yapmak 我行我素, 一意孤行, 自作主张 \kendi canına kıymak 自杀 \kendi çalıp \kendi oynamak 1) 自娱自乐, 独自快活: Oturduğu yerde kendi çalıp kendi oynuyor. 他坐在那里自娱自乐。 2) (只顾)自己闷头做事: Kendi çalıp kendi oynuyor, üst üste yanlışlık yapıyor. 他一个人闷着头干, 屡屡出错。\kendi derdine düşmek 自顾不暇: Bir çok sorunla karşılaştı, kendi derdine düştü. 他遇到了不少问题, 自顾不暇。Kadıncağız zaten kendi derdine düşmüş; bir de üzerine varmayın. 这小娘们本来就自顾不暇了, 你就别再逼她做什么事情了。\kendi derdine yanmak 自顾不暇 \kendi edip \kendi bulmak 自作自受, 自讨苦吃, 搬起石头砸自己的脚 \kendi eliyle 亲手 \kendi eliyle ayağına balta vurmak 搬起石头砸自己的脚 \kendi gelen 不请自到的, 意外到来而且令人惊喜的人或物, 不速之客, 意外之喜, 天降之喜: Kendi gelen küçük köpeği çocuklar çok sevmişlerdi. 孩子们很喜欢这只自己跑来的小狗。Kendi gelen bu gelir kaynağını çok iyi değerlendirmeliyiz. 这笔意外之财我们要好好花。\kendi gözünden sakınmak 1) 十分羡慕, 十分嫉妒 2) 十分重视, 十分珍爱: Seni ben kendi gözümden bile sakınırım. 我爱你胜过爱我自己的眼睛。\kendi gözünü \kendi bağlamak 自欺欺人, 掩耳盗铃: Bu hatadan vazgeçin, kendi gözünü kendin bağlama. 纠正错误吧, 不要自欺欺人了。\kendi hâlinde 本分的, 安分守己的, 老实巴交的, 文静的, 不爱惹事的, 沉默寡言的: \kendi hâlinde bir çocuk 一个老实巴交的孩子 Okula yeni gelen öğretmen kendi hâlinde genç bir hanımdır. 学校新来的老师是一个文静本分的年轻女士。-i \kendi hâlinde bırakmak 听之任之, 任其发展; 不加管理, 不加照料 -in \kendi hâlinde olmak 本分, 安分守己, 与世无争 -in \kendi hâlinde yaşamak 本分, 安分守己, 与世无争: Ben kendi hâlimde yaşarım. Yuvasındaki kuşa, kovanındaki arıya, benden zarar gelmez. 我安分守己, 与世无争, 不会伤害鸟窝里的鸟, 也不会伤害蜂房里的蜂。\kendi hâline bırakmak 放开, 放任, 听之任之, 任其发展; 不加管理, 不加照料: Canım o kadar üstüne varma, kendi hâline bırak. 亲爱的!你别这么逼他, 由他去吧!Bakımsız, kendi hâline bırakılmış bir mezarlığın yanından geçtik. 我们经过了一个荒芜的无人整治的坟场。Çocuğu yatılı okula yazdırdılar ama kendi hâline bıraktıkları için eski başarısını gösteremedi. 他们把孩子送进寄宿学校就不管了, 所以孩子的成绩不像过去那么好。\kendi havasına girmek 随心所欲, (独自一人)自由自在 \kendi havasına gitmek 随心所欲, (独自一人)自由自在 \kendi havasında olmak 随心所欲, (独自一人)自由自在: Murat kendi havasında; gönlünce hareket ediyor. 穆拉特自由自在, 想干什么就干什么。\kendi hesabına 根据自己的情况, 根据自已的观点, 从自己的角度, 以自己(个人)的名义, 代表自己: Ben kendi hesabıma konuştum. 我是根据自己的想法说的。\kendi içine kapanmak 闭门不出: Odasında kendi içine kapanır, arpacı kumrusu gibi düşünür. 他把自己关在房间里冥思苦想, 左右为难。\kendi ipini \kendi kesmek 自我毁灭 \kendi işini \kendi görmek 生活自理: Bu kış geçirdiği krizden sonra büstütün küngürdedi, kendi işini kendi göremez oldu. 今年冬天他突然发病后就完全瘫痪了, 生活不能自理。\kendi kabuğuna çekilmek 转́ 闭门谢客, 与外界隔绝, 不与人交际 \kendi karpuzunu \kendi kesmek 自力更生, 自己的事自己做 \kendi \kendi (si) ne 1) 自作主张地, 擅自地: Kendi kendine karar vermiş. 他自己做了决定。 2) 独自一人地: Kendi kendine mırıldanır gibiydi, dalgındı. 他自言自语地在那里发愣。Odamda kendi kendime kalacağım zamanı sabırsızlıkla bekliyordum. 我焦急地期待着能有时间独自一人在屋里呆一会儿。 3) 独立地, 靠自己地, 自主地 4) 自动地: Kapı kendi kendine açılıvermişti. 门忽然自己开了。\kendi \kendini yemek (或 yiyip bitirmek) 生闷气: İstemeyerek de olsa hocasının kalbini kırdığı için üzüntüsünden kendi kendini yiyip bitiriyordu. 他无意中伤了老师的心, 一个人暗自难过。\kendi \kendisine filim olmak 自娱自乐, 独自开心 \kendi \kendisine gelin güvey olmak 做梦娶媳妇, 过早乐观, 打如意算盘: Onların bu işten hiç haberi yok, sen kendi kendine gelin güvey oluyorsun. 这件事他们还一点儿也不知道, 你这是在做梦娶媳妇。\kendi \kendisine kızmak 生闷气, 自己生自己的气: Ancak, üzüntüsü arasında kendi kendisine de kızıyordu. 但是, 苦恼中他也有点儿生自己的气。\kendi \kendisini azarlamak 自责 \kendi \kendisini beslemek 自己养活自己: Koskoca şeyler oldunuz. Kendi kendinizi besleyebilirsiniz! 你们已经长大了, 可以自己养活自己了。\kendi \kendisini üzmek 自寻烦恼: Kendi kendinizi üzüyorsunuz. 您在自寻烦恼。\kendi \kendisini yemek 生闷气: Bu işin böyle olmasında baş sorumlu olduğumu düşünüp kendi kendimi yiyorum. 我认为这件事弄成这个样子全怪我自己, 我在生我自己的气。\kendi \kendisini yiyip bitirmek 生闷气 \kendi köşesinde yaşamak 独自生活, 孑然一身 \kendi kuyusunu \kendi kazmak 搬起石头砸自己的脚, 自掘陷井 \kendi nefsi 自然地, 自然而然的 \kendi payıma 我认为, 以我的看法, 至于我: Kendi payıma ben öyle birinin yardımını kabul etmezdim. 如果是我的话就不会接受这种人的帮助。Kendi payıma, ben bu işi doğru bulmuyorum. 我个人认为这件事不对。\kendi yağıyla kavrulmak 自己养活自己: Çok çalışmamız, kendi yağımızla kavrulmayı öğrenmemiz lâzım. 我们要努力工作, 学会自己养活自己。Kocası öldükten sonra uzun bir süre kendi yağıyla kavrulmak mecburiyetinde kalmıştı. 丈夫死后, 好长一段时间, 她不得不自己养活自己。\kendi yok Allahı var 事实上, 其实 \kendinde olmamak 1) 心不在焉, 心猿意马, 精神恍惚; 失去思考(判断等)能力 2) 昏迷, 失去知觉: Ateşi kırk dereceyi aşmıştı; zavallı kendinde değildi. 他发烧40多度, 已不醒人事了。\kendinden geçirmek 1) 使昏迷, 使失去知觉, 使不醒人事 2) 使异常欣喜, 使异常兴奋, 使激动万分, 使惊叹不已 \kendinden geçmek 1) 昏迷, 失去知觉, 不醒人事: Hasta kendinden geçmiş. 病人昏过去了。 2) 异常欣喜, 异常兴奋, 激动万分, 惊叹不已 \kendinden paha biçmek 设身处地地考虑, 从自己的角度考虑 \kendinden pay biçmek 设身处地地考虑, 从自己的角度考虑: İnsan öyle birisine gönül vermez. Kendinden pay biç, sen olsan sevebilir miydin? 谁也不会爱上那样的人。你设身处地地想想, 要是你, 你会爱他吗?\kendine çekmek 引人注目 \kendine dert etmek 1) 伤心, 难过, 心绪不佳, 伤感, 遗憾 2) 毁了自己, 伤害自己, 自寻死路: Dostuna tuzak kurmaya kalkan da çoğu zaman onunla birlikte kendine de dert eder. 欺骗朋友的人往往也毁了自己。\kendine etmek 毁了自己, 伤害自己, 自寻死路 \kendine gelmek 1) 苏醒: Ameliyattan ancak iki saat kadar sonra kendine gelebilmişti. 手术后只有大约两个小时他就苏醒过来了。 2) 明白过来, 变得清醒, 回过神来; 打起精神; 集中精神: Alın, için de bir parça, kendinize gelin! 拿着!喝一口, 提提神!Karartı uzaklaştıktan çok sonradır ki, Erol kendine gelebildi. 黑影走了好一会儿, 埃罗尔才回过神来。 3) 好转, 得到改善: Öyle yorulmuşum ki, yeni yeni geliyorum kendime. 我真是累坏了, 刚刚缓过劲来。-i \kendine getirmek 1) 使苏醒: Zavallıyı saatlerce kendine getiremediler. 他们花了几个小时也未能使这个可怜的家伙苏醒过来。 2) 使明白过来, 使变得清醒; 使打起精神; 使集中精神 3) 使好转, 改善 \kendine görev etmek 以…为己任: Ali düşkün insanlara yardımı kendine görev edinmiştir. 阿里以帮助失去劳动能力的人为己任。\kendine güven 自信: Başarıda kendine güvenin de katkısı var. 自信是取得成功的原因之一。\kendine güvenmek 自信: Bütün bunları söylerken kendine son derece güveniyordu. 他在说这番话的时候充满了自信。Kendisine çok güveniyordu, övünüyordu, ama boyunun ölçüsünü aldı. 他很自信, 也很自豪, 然而有自知之明。\kendine hâkim olmamak 情不自禁 \kendine has 特有的, 专有的, 专用的 -i \kendine ilinti yapmak 操心, 费神: Zavallı kadın her şeyi kendine ilinti yapıyor. 可怜的女人, 什么事都操心。\kendine kıymak 自杀 \kendine kollamak 自我保护, 保重自己: Kendini kolla. 你要多保重。-i \kendine mal etmek 占有, 据为已有, 侵吞, 剽窃: zaferi \kendine mal etmek 冒功 Kesinlikle, başkalarının fikirlerini bilgisayarla çalıp kendinize mal etmeyin. 你绝不要通过计算机剽窃他人的思想。\kendine Müslüman 自私的 \kendine reklâm yapmak 自我宣扬, 自吹自擂 \kendine süpürge sopası davet etmek 找揍 \kendine … süsü vermek 冒充, 假装, 装出…的样子, 摆出一副…的架势: Adam kendine müfettiş süsü veriyor. 此人摆出了一副监察大员的架子。Kendine polis süsü veren hırsız evi soymuş. 窃贼冒充警察洗劫了这一家。-i \kendine yedirememek (认为有失尊严、体面等而)无法忍受, 不能接受; 不肯, 不忍: Kaçmayı kendine yediremiyordu. 他不肯逃跑。\kendine yontmak 装自己的腰包, 只顾自己的利益: Ortak işlerde hep kendine yonttu; bizi hiç düşünmedi. 合伙做事的时候他总是只顾自己, 从来没有想过我们。\kendini adamak 牺牲, 献身: \kendii bilime adamak 献身科学 O kendini yurt hizmetine adadı. 他把自己奉献给了祖国。\kendi (si) ni ağır (a) (或 ağırdan) satmak 得意; 卖关子, 故作高深, 故弄玄虚: Bu işi yalnızca kendisi biliyor, diye kendini ağır sattı. 这件事只有他知道, 因此他又卖起关子来了。\kendii ahım şahım bir şey sanmak 自以为了不起 \kendini alamamak 不由自主, 忍不住做某事, 身不由已, 情不自禁: Yüzü her zaman asık olan Murat bile gülmekten kendini alamadı. 就连一向板着脸的穆拉特也忍不住笑了起来。\kendi (si) ni aldatmak 自欺欺人: Onun seni sevdiğine inanmakla kendini aldatıyorsun. 你要是认为她爱你, 那是自欺欺人。-den \kendi (si) ni alıkoymamak 不由自主, 忍不住做某事, 身不由已: Kendilerini gülmekten alıkoyamadılar. 他们忍不住笑起来。Kendisini ağlamaktan alıkoydu. 他强忍住没哭。\kendi (si) ni alkole vermek 嗜酒如命 -den \kendi (si) ni almamak 不由自主, 忍不住做某事, 身不由已: Aksırmaktan kendini alamadı. 他忍不住打了个喷嚏。\kendi (si) ni aşağı görmek 自轻自贱, 自视不如人 \kendi (si) ni ateşe atmak 知难而进; 明知山有虎偏向虎山行; 往火坑里跳: Bakalım bu iş kendini ateşe attığına değer mi? 这件事值得你自己往火坑里跳吗?Bu çocuk bile bile kendini ateşe atıyor. 这孩子是自己眼睁睁地往火坑里跳。-e \kendi (si) ni atmak 1) 躲进: Yağmur yağarken kendimizi eve attık. 下雨时我们躲进了屋里。 2) 逃往: Adam pılıyı pırtıyı toplayınca kendini Paris’e attı. 他收拾好杂七杂八的行李逃到了巴黎。 3) 前往: Tütüncüye kendini nasıl attığımı bilemiyorum. 我都不知道我是怎么来到烟摊前的。\kendi (si) ni beğenmek 骄傲自大, 倨傲, 自视甚高, 目中无人: Bu kadın güzelmiş ama pek kendini beğenmiş bir şeymiş. 这个女人很漂亮, 但是很傲气。O sırada kendini beğenmiş birinin ortaya attığı fikir çok saçma idi. 当时一个目中无人的家伙提出了一个非常荒谬的想法。\kendi (si) ni bırakmak 1) 不修边幅, 随随便便: Hadi yüzünü yıka, tıraş ol... Ben senin hiç bu kadar kendini bıraktığını görmedimdi. 赶紧洗洗脸, 刮刮胡子, 我还从来没有见过你这样邋遢。 2) 专心于: O hatıralara kendini bırakıyor. 他完全沉浸在往事的回忆之中。 3) 气馁, 泄气 \kendi (si) ni bilmek 1) 头脑清醒, 明白: İnsanın kendi kendini bilmesi ve bulması bir bakımdan hiç de kolay değil. 人保持清楚的头脑并认识自我在某种意义上说并非易事。 2) 言行得体, 讲究分寸: İnsan iptida kendini bilmeli de sonra başkasına öğüt vermeli. 人先要自己行得正, 然后才能教导别人。O kendini bilmezin sözlerine kulak asma. 他不知道天高地厚, 他的话你别在意。 3) 记事: Kendimi bildim bileli bu ağaç buradaydı. 从我记事起这棵树就长在这里了。\kendi (si) ni bir şey sanmak 自视甚高, 夜郎自大, 自以为了不起 \kendi (si) ni bulmak 1) 实现自我, 发现自我, 认识(或体现)自己的个性: Ancak askerden gelip iş başlayınca kendini buldu. 他退伍参加工作之后才找到了自己的感觉。 2) 恢复 3) 苏醒 -e \kendi (si) ni çalmak 全心投入于, 全神贯注于, 全力做某事 \kendini çarp çarp 跌跌撞撞地: Her gece kör kandil olup o duvar senin bu duvar benim kendini çarpa çarpa evine zor dönebiliyor. 他每天晚上喝得烂醉, 跌跌撞撞好不容易才能回到家。\kendi (si) ni çekip çevirmek 言谈举止着装得体: Hocanın yanında öyle durulmaz; kendini çek çevir. 在老师跟前可不能这样, 你穿衣打扮、言谈举止都要把握住自己。(-den, -e) \kendi (si) ni dar atmak 1) 逃出: Bunun üzerine hepimiz kıyam ederek kendimizi kitapçı dükkânından dışarıya dar attık. 于是我们赶紧站起来从书店里逃了出来。 2) 躲到: Kıraathanenin dumanından, gürültüsünden kendini sokağa dar attı. 咖啡馆里乌烟瘴气, 人声嘈杂, 他赶紧逃到了街上。Yağmur başlayınca kendini eve dar attı. 一下雨, 他赶紧躲进了屋里。\kendi (si) ni dengede tutmak 1) 保持平衡 2) 保持平和心态, 不大喜亦不大怒, 喜怒不形于色 \kendi (si) ni dev aynasında görmek 自视甚高, 自高自大, 自以为了不起: Biraz para kazandı, kendini dev aynasında görüyor. 他挣了一点儿钱, 就自以为了不起。\kendisi (ni) dışarı atmak 出去, 外出: Sıcaktan afakanlar basınca kendisini dışarı attı. 他热得心烦意乱, 便跑了出去。Depremle birlikte ahali, don gömlek kendini dışarı atmıştı. 地震了, 居民们衣不遮体地逃了出去。\kendi (si) ni dinlemek 1) 犯疑心病 2) 独自一人默不作声: Yalnız kalınca kendini dinliyor; karamsar oluyor. 他自己一个人默默无语, 很是悲观。\kendi (si) ni dirhem dirhem satmak 得意; 卖关子, 故作高深, 故弄玄虚; 忸扭捏捏: Güzelim, akıllıyım diye kendini dirhem dirhem satıyor. 她自以为漂亮聪明而非常得意。Kendini dirhem dirhem satmak niyetinde isen o burada olmaz, seni tanımayan çevreye gidersen eh, belki bir süre aldanan olur. 在这里, 如果你想故弄玄虚, 连门儿都没有, 如果你去没人认识你的地方, 也许能骗人一时。Hâl böyle iken yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. 到了这种时候他还会对那些不知情的人大卖关子。\kendi (si) ni ele vermek 露马脚, 露陷, 说走嘴 \kendi (si) ni fasulye gibi nimetten saymak 摆架子, 自以为了不起, 自命不凡: Düdük makarnası sen de, kendini fasulye gibi nimetten mi sayıyorsun? 蠢货!你有什么了不起?\kendi (si) ni göstermek 1) 展示自己(的优点、长处等): Hadi susmayın, gösterin kendinizi bakalım. 好了, 别抻着了, 你也给咱露一手。Ne var ki, arkadaşlarını şaşırtmak, kendini göstermek, caka yapmaktı asıl amacı. 实际上, 他真正的目的, 是哗众取宠, 表现自己, 炫耀自己。 2) 显现, 出现: Babam aylığını alamadığı günlerde aç kalmak korkusu da kendini gösteriyordu. 爸爸拿不到工资的那些天我们出现了挨饿的危险。\kendi (si) ni harcamak 耗尽毕生精力: Ana, evlâdı için kendini harcadı. 母亲为子女耗尽了毕生的精力。\kendi (si) ni hiç sıkmadan 毫不费力地, 轻轻松松地 \kendi (si) ni hissettirmek 使感觉到, 出现, 呈现 \kendi (si) ni ibadete vermek 献身宗教; 青灯古佛伴长夜 \kendi (si) ni içkiye vermek 借酒消愁 \kendi (si) ni işe vermek 献身事业 -e \kendi (si) ni kaptırmak 沉迷于, 专心于; 陷入: Müziğe kendini kaptırmış, göbeğini kıvratıyordu. 他沉醉于音乐之中, 手舞足蹈。Kamil kendini oyuna kaptırdı, hiç bir şeyi gözü görmüyor. 卡米尔专心看戏, 对任何其它事情都视而不见。Kendini ümitsizliğe kaptırdı. 他陷入绝望之中。\kendi (si) ni kaybetmek 1) 昏迷: Zavallı korkudan kendini kaybetmiş. 可怜人的给吓昏了。 2) 气昏了头 \kendi (si) ni kaynar kazana atmak 自讨苦吃: Veznedar yirmi milyon lira zimmetine geçirdiği zaman kendini kaynar kazana attı. 出纳员侵吞了2千万里拉, 这是自讨苦吃。\kendi (si) ni (kapıp) koyuvermek 1) 不修边幅, 放任自己, 放纵: Belki de benim başkasıyla evlenip gidişim üzerine hayattan soğudu, kendini koyuverdi. 也许是因为我与别人结婚了, 所以她对生活失去了热情, 放纵了自己。 2) 忘我地从事某事, 废寝忘食, 全身心投入 \kendi (si) ni kurtaramamak 不能自拔: Zavallı, içine battığı aşk deryasından kendini kurtaramadı. 这可怜的家伙, 陷入了情爱的泥潭, 不能自拔。\kendi (si) ni kuyuya atmak 投井自尽 \kendi (si) ni naza çekmek 卖关子: İstediğimizi yapacak, ama kendini naza çekiyor. 我们要他办的事他会办的, 只是要卖卖关子。\kendi (si) ni paralamak 做出极大的努力 -den \kendi (si) ni sakınmak 自我保护: Ağlar gözden, sahte sözden kendini sakın. 成́ 勿为谎言所欺, 勿为眼泪所骗。\kendi (si) ni satmak 自我吹嘘, 自吹自擂, 装模做样: Ahmet kendini satmasını bilir; çok az anladığı işin bile ustası kesilir. 艾哈迈德很会装模做样, 不太懂的事也充内行。\kendi (si) ni sıkmak 极力, 尽力, 努力 \kendi (si) ni tanıtmak 做自我介绍 \kendi (si) ni tarihe vermek 青史留名 \kendi (si) ni tartmak 自省, 掂量自己 \kendi (si) ni temize çıkarmak 表白自己, 表示清白 \kendi (si) ni toparlamak 1) 改善, 好转, 恢复 2) 集中精神, 振作起来: Âlemin ağzında sakız oldun ama hâlâ kendini toparlayamadın. 大伙儿都在笑话你呢!可你还是那么没精打采的。 3) 发福, 发胖 \kendi (si) ni toplamak 1) 改善, 好转, 恢复: Biraz yer, içerse belki iyileşir, kendini toplar. 她要是能吃点儿, 喝点儿, 也许会好起来。 2) 集中精神, 振作起来: Hans kendini toplamış, ayağa kalkmış. 汉斯振作起精神, 爬了起来。Utancından kendisini toplayamıyordu. 她羞得无地自容。 3) 发福, 发胖 \kendi (si) ni tutmak 自持, 克制; 忍耐: Kendini tutamayarak ağlamaya başladı. 他忍不住哭了。Kendini tutamayıp hazrete bir tokat aşk etti. 他忍无可忍, 扇了那家伙一个嘴巴子。\kendi (si) ni usta satmak 冒充行家 \kendi (si) ni üstün tutmak 自负, 自命不凡 -e \kendi (si) ni vermek (或 vurmak) 全心投入于, 全神贯注于, 全力做某事 \kendi (si) ni yerden yere vurmak 1) (痛苦地)挣扎 2) (因懊悔而)顿足捶胸 (\kendi) \kendi (si) ni yemek (或 yiyip bitirmek) 暗自伤心, 独自发愁, 生闷气: Bu borcun altından nasıl kalkacağım diye kendini yiyip durmuştu. 他为了还债而暗自发愁。\kendi (si) ni yitirmek 昏迷, 失去知觉 \kendi (si) ni zaptetmek 忍, 自我克制 \kendisi görmek 亲眼目睹, 亲眼看: Kendimiz görmeliyiz. 我们必须亲眼看看。-in \kendiine fenalık gelmek 难受, 不舒服; 失去知觉 -i \kendisine ilinti etmek 操心: Her şeyi kendine ilinti etme. 你别什么事都操心。-i \kendisine ilinti yapmak 操心: Zavallı kadın her şeyi kendine ilinti yapıyor. 这可怜的女人, 什么事都操心。-i \kendisine kılavuz (或 rehber) seçmek 以某人为偶像 -den \kendisini alamamak 不由自主, 忍不住做某事, 身不由已: Adamın aczine şaşmaktan kendimi alamıyorum. 我不禁对此人的无能感到震惊。-den \kendisini dağıtmak 自我失控, 忘乎所以: Seyirciler Murat'ın attığı golleri görünce zevkten kendilerini iyice dağıtmışlardı. 观众们看了穆拉特的进球兴奋异常。-le \kendisini yormak 费心操持: Bu kabil işlerle kendinizi yormayınız. 您不要费力操持这种事了。◆ Kendi düşen ağlamaz. 自作自受; 自认倒霉; 自食其果; 咎由自取。Kendi söyler kendi dinler. 只顾自己说自己的; 说什么没人懂或没人听; 唱独角戏。
Türkçe-Çince Sözlük. 2014.